
Kaliforniya Sahilleri
Durup mola vermedikçe neye yarar gidilen yollar, geçilen köprüler, aşılan dağlar? İşte bu cümlenin en anlamlı rotalarından birisini deneyimledik Kaliforniya sahillerinde. Gözümüzün içine içine giren güneş her ne kadar miss gibi bir uykuyu çağırsa da hedeflediğimiznturu tamamlamamıza engel olamadı 🙂
Los Angeles’dan yola çıkmadan önce sadece gece konaklayacağımız yerleri belirlemiştik, onun dışındaki mola noktalarına tamamen paşa gönlümüz karar verdi, çok da iyi oldu. Bu arada biz bu güzergahı sadece 1 gece konaklayıp tamamladık fakat vaktiniz varsa uzatın derim- nerelerde uzatmak lazım, aşağıda yazdım- 🙂 Konakladığımız otelden de oldukça memnun kaldık, detaylarını aşağıda paylaşacağım 🙂
Los Angeles’tan San Francisco’ya araçla ulaşmak isterseniz 2 alternatifiniz var. Birisi TEM birisi E5 dersem aklınızda daha iyi canlanacaktır. Biz daha uzun, bol dolambaçlı olan 101. yolu yani E5’i tercih ettik. Bu yol bol manzaralı, kendinizi Amerikan filmlerinde hissedeceğiniz cinsten, hele ki arabanızı da ona göre seçtiyseniz tam klip çekmelik 🙂 Eheheh bu arada biz arabamızı klibe göre değil çocuğa göre ayarladık, ama olsun üstü açık bi klasiği de hayal ettik :):)
Los Angeles’tan çıktıktan sonra ilk durağımızı yaklaşık 1,5- 2 saat uzaklıktaki Santa Barbara olarak belirledik. Santa Barbara bir sahil kasabası. Minik bir meydanı, herşeyi içinde bulunduran kocaman bir iskelesi var. Biz yemek molamızı bu iskelede çok şirin bir kulübede balık çorbası içip yengeç yiyerek verdik. Normalde balık çorbası sevmeyen ben- hiç sevmem ama hiç-, bu oldukça lezzetli çorbayı nasıl içtim anlatamam. O sebeple ön yargılı davranmayın mutlaka deneyin(!) (kişi burada kendisine not bırakıyor:)). Zaten bu sahil şeridinde bir çok restaurantın önünde minik bardaklarla tadım yaptırıldığını göreceksiniz en azından onlardan deneyin, severseniz söylersiniz ortaya bir balık çorbası. Dilerseniz bu bölgede bolca kullanılan bir sunum şekli olarak, ekmeğin içini çıkarıp oluşan oyuğa çorba konulan şekilde de içebilirsiniz atraksiyonlu olsun derseniz 🙂 Karnımızı miss gibi doyurduktan sonra, Santa Barbara’nın iskelesinde, sahilinde ve ara sokaklarında bolca vakit geçirip, yemeğin üstüne tatlı niyetine dondurmamızı yiyip Santa Maria’ya ulaşmak için yola çıktık.
Bu arada eğer alışveriş sevenlerdenseniz bu yol üzerinden çok fazla outlet var, biz Los Angeles’ta vakit kaybetmemek için alışveriş kısmını hızlandırmıştık. Bu güzergahta denk geldiğimiz Premium Outlet’lerde arayı kapattık.
Alışveriş kısmında vakit kaybettiğimiz için (kesinlikle benim yüzümden değil ::)) ve gün batımı yaklaştığından Santa Maria durağını es geçip Pismo Beach’e gitmeye karar verdik, tabi yoldan kahvelerimizi de almayı ihmal etmedik. Ben bu sahilden o kadar etkilendim ki, kalbimin bir kısmını orada bıraktım sanırım. Oldukça geniş bir kumsal, bir kısmında çocuklarıyla ateşini yakmış, köpekleriyle birlikte frizbi oynayan bir aile. Diğer tarafta kuma otururlarsa kalkamayacaklarını bildiklerinden portatif sandalyeleriyle gelmiş şarap keyfi yapan ortalama 70 yaşlarındaki gençler, spor yapanlar, keyif çatanlar. Şimdi gözünüzün önünde canlandırınca içimden yine bişeyler koşup oraya gitmek istiyor:) İşte saydığım bu güzel karelere bir de denizin içine batan, gökyüzünü binbir renge boyayan bir güneşi ekleyin…Misss….
Tabi ortama ayak uyduran Efe çok koştu, çok eğlendi. O koşup eğlenirken biz de güneşin batmasıyla hafif serinleyen havada ürpererek kahvelerimizi yudumladık. Tüh yaa kahve değil de birkaç kadeh bişeyler mi alsaydık, yola devam etmeyip burada konaklasaydık da dedik, yalan yok. O yüzden vaktiniz varsa bu manzarada bişeyler yudumlama alternatifini de hesaplayın, bir gecenizi de buralarda geçirin 🙂 Biz mecburen yolcudur abbas diyerek yola koyulduk hava hafiften kararmaya başlarken.
Bir sonraki durağımız yakın mesafedeki Carmel’di, ufak bir yemek molasından sonra o geceyi Carmel’de geçirdik. Carmel’de ‘Best Western Carmel’s Town House Lodge’ da kaldık. Bir gece konaklama için tüm beklentilerimizi karşıladı. Merkezi, temiz, sakin ve kahvaltılıydı, daha ne olsun 🙂
Önceki gün aldığımız mis gibi deniz havasının etkisiyle çektiğimiz deliksiz uyku sonrasında, sabahın ilk ışıklarında dışarıdan gelen kuş sesleriyle uyandık. Kahvaltıdan sonra ufak bir yürüyüş için başladığımız turumuz Carmel’in her sokağından ayrı keyif aldığımız için tahminimizden uzun sürdü. Sanki bir film çekiliyormuş da sokaklardaki evlerin hepsi ayrı ayrı düzenlenmiş, ağaçlarla, çiçeklerle süslenmiş gibiydi. Sonunda ulaşabildiğimiz Carmel sahilinde çıktığımız dik yokuşlar yüzünden o kadar yorulmuştuk ki durup dinlenmeden yola çıkamadık 🙂
Molamız sonrasında yakın mesafedeki Monterey’e gitmek için yola çıktık hızlıca, çünkü Monterey’de katılmayı planladığımız bir balina turu vardı. Pasifik denizinin bu bölümünde Ocak-Nisan ayları arasında ‘Orca Whale’ olarak geçen ‘Katil Balinalar’ı, Mayıs- Aralık ayları arasında ise ‘Mavi Balinalar’ı görmek mümkün. Biz tam geçiş dönemine denk geldiğimiz için görebilme şansınız nispeten düşüktü fakat şanslıydık ki bir grup balinayı yakalayabildik. Ortalama 3-4 saat süren bu turda tehlike yaratacak bir durum yok, tekneler oldukça büyük ve tahmin edebildikleri derecede balinalara belirli bir noktadan sonra yaklaşmıyorlar, bu sebeple Efe ile birlikte gidebildik. Benim uzun zamandır yapmak istediğim bir tur olduğu için öncesinde çok da heyecanlıydım, tam 3 saat elimde makina denizde balina aradım, buldum da. Sudan çıkmadan önce fışkırttıkları su sayesinde bir çoğunun sudan çıkışını yakalayabildim. Birbirleriyle senkronize halde suya dalmaları, sanki ağır çekimdeymiş gibi edalı hareketleri, kuyruk savurmaları o kadar huzurluydu ki ne başımıza geçen güneşin farkına vardık, ne de çarpan rüzgarın. Turumuzun dönüş yolunda gördüğümüz deniz aslanları ve kökü denizin dibinde olan deniz ağaçları da bu turun sürprizi oldu diyebilirim.
Balina turu sonrasında o kadar acıkmıştık ki tur bittiği gibi iskeledeki restoranlarda koştuk 🙂 Son dönemde Amerika’da yayınlanan ve bizdeki Ufak Tefek Cinayetlerin anası olan ‘Big Little Lies’ isimli dizi Monterey’de çekiliyor. İşte bu sebeple bölge turist akınına uğramış durumda. Bizde dizide görüp bayıldığım şahane manzaralı restoranlardan birisinde yedik yemeğimizi ve zor da olsa Monterey ile vedalaştık. Yolunuz buralara düşerse ve vaktiniz varsa 1 gecenizi burada geçirmek mantıklı olacaktır. Buradaki sokaklar ve sahil görsel olarak insanı o kadar etkiliyor ki insanın canı daha da fazla vakit geçirmek istiyor. Hiçbir şey yapmasanız denize karşı boş boş oturursunuz:):):)
Bu arada ufak bir not; dilerseniz Monterey’de oldukça büyük ve tavsiye edilen bir Aquapark da var, aklınızda bulunsun. Dilerseniz bu parkta onlarca deniz hayvanını görebilirsiniz, veya siz de bizim gibi doğal ortamında balinaları görebilmeyi tercih edersiniz… Burayı bize çok fazla tavsiye eden olmuştu fakat biz gece kalmadığımız için vaktimiz yetmedi.
Monterey’den sonraki durağımız San Francisco üzerinden Napa Vadi’leriydi. San Francisco’nun meşhur Golden Gate köprüsünden tam gün batımında geçerek üzüm vadilerine doğru yol aldık. Keyifle geçen günümüz biterken aklımızda tabi ki Kaliforniya sahilleri vardı.
Yazdım, fotoğrafları da ekledim ama sanki bişeyler hala eksik 🙂 Sahilleri anlatan videomuzu izlemek için buraya 🙂
İpek